İş Güvenliğinin Tarihsel Süreci
İŞ SAĞLIGI VE GÜVENLİĞİ 2: İŞ GÜVENLİĞİNİN TARİHSEL SÜRECİ
Dünya genelinde ilk olarak 19.yüzyılın sonlarına doğru, işçilerin meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunmasını amaçlayan yasal düzenlemeler ve çalışmalar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Sanayi İnkılabı ve beraberinde meydana gelen ve gelişen toplumsal huzurun bedelini, yine sanayi inkılabı ile ortaya çıkmış sınıflardan biri olan işçi sınıfları ödemeye başlamış, bu durumun da sosyal adalet anlayışı ile uyuşmadığı gözlemlenerek, meslek hastalıkları ve iş kazalarını hususunda yasal düzenlemeler oluşturulmuştur. Teknolojik gelişimlere dayanarak iş kazaları, sanayileşme dönemindeki tüm ülkelerde en birincil toplumsal problemlerin başında yerini almıştır.
İmhotep, insanların çalıştıkları alanlarda ve çalışma ortamlarında karşılaştıkları sağlık sorunlarını yönelik problemlerini işaret eden ilk kişidir. İmhotep, M.Ö 2600’lü yıllarda yaşamış, antik mısırda mühendis ve mimar olarak çalışmasının yanı sıra rahiplik ve hekimlikte yapmıştır. Özellikle mısırda piramitlerin yapımı esnasında oluşan kazalarda çokça insanın ölmesini ve işçilerin devamlı bel problemlerinin görüldüğüne dayalı gözlemlerde bulunan İmhotep, modern tıbbın babası diye kabul gören Hipokrat’tan yüzyıllar öncesinde bu tespitleri yapmıştır.
İşi yaptıranın yani diğer bir tabirle işverenin iş esnasında veya sonucunda oluşabilecek her türlü negatif sorunlardan sorumlu tutulduğu hükümlerin temeli, M.Ö.2000’lerde Babiller zamanının tarihin ilk bilinen yasalarından biri olan Hammurabi Kanunlarında yer alan düzenlemelerde 229, 230, 231, 232. maddeler sayesinde atıldı.
Hammurabi Kanunlarındaki Düzenlemeler:
- If a builder builds a house for someone, and does not construct it properly, and the house which he built fall in and kill its owner, then that builder shall be put to death.
(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı inşa eden kişi ölüm cezasına çarptırılır.)
- If it kills the son of the owner the son of that builder shall be put to death.
(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin oğlunun hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı inşa eden kişinin oğlu ölüm cezasına çarptırılır.)
- If it kills a slave of the owner, then he shall pay slave for slave to the owner of the house.
(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin kölesinin hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı inşa eden kişi aynı vasfa sahip bir köleyi bina sahibine vermekle mükelleftir.)
- If it ruin goods, he shall make compensation for all that has been ruined, and inasmuch as he did not construct properly this house which he built and it fell, he shall re-erect the house from his own means.
(Bina sahibinin mallarının hasara uğraması karşılığında, binayı inşa eden kişi yeniden inşaat sürecinde bulunmakla birlikte bina sahibinin tüm zararlarını karşılamakla mükelleftir.)
İş sağlığı ve güvenliğini içeren ilk yazılı örnekler; Herodot’a kadar gidebilmektedir. Herodot Antik Yunanlı bir düşünürdür ve ilk kez çalışma verimliliğinin artması için işçilerin yüksek enerji içeren besinler yemesi gerektiğini vurgulayan kişidir. Kurşunun zehirleyici yönlerinden söz eden ilk kişi Hipokrat’tır. Nicander ise Hipokrat’ın bu çalışmaları üzerinde geliştirmeler yapmış ve işçilerin yalnızca güvenlik ve sağlık sorunlarının tanımlanması veya belirlenmesi üzerine değil, aynı zamanda yarar göstermeyecek etkilerden de korunabilmesine yönelik önlemlerin alınmasının önemli olduğu gereğine yönelik vurgulamalarda bulunduğu görülmüştür.
Plini de iş ortamı içinde bulunan tehlikeli olabilecek tozlara karşın işçilerin korunmasının sağlanabilmesi için çalışan kişilerin kafalarına maske olması için bir torba geçirmelerinin gerekliliğini ifade etmiştir. Roma dönemlerinde Plini’nin yanı sıra mühim düşünürlerden birisi olan Yunanlı hekim Dioscorides Pedanius, Roma Orduları için tıp alanında araştırmalar yapmış ve “İlaç Bilgisi Üzerine” adlı en önemli eseri olan kitabında ilaçları sınıflandırabilmiştir. Yine aynı dönemlerin bilinen düşünürlerinden Juvenal ise: İşçilerin ayaklarında oluşabilen varislerin oluşmasına ve demir işçilerinde çokça rastlanan göz problemlerine yönelik çözümlemelerde bulunmuştur. Eski çağlardaki ve roma dönemindeki çalışmaların benzerleri; geliştirilebilen teknolojiye bağlı gelişim süreçleri, Reformlar ve Rönesans dönemleriyle beraber Modern Tıp alanındaki imkânlar gelişim göstermiştir. Paracelsus, Ramazzini ve Agriconın bu dönemler içindeki işçilerin güvenlik ve sağlık problemlerinin çözüme kavuşturulması ve analiz edilmesi yönünde önemli çalışmaları da vardır. İlk iş hekimliği üzerine yazılan “De Morbis Metallici” adlı kitabında Paracelsus, maden işçilerinde çokça gördüğü cıva ve kurşun zehirlenmelerinden bahsetmiştir. Dönemin metalürji, madencilik ve jeolojiyi kapsayan “De Re Metallica” adlı eserde, dünya üzerinde tanınan ilk mineraloji dâhisi olarak bilinen Argricolaya aittir. Agricola, söz konusu kitabında, maden işçileri için ocaklarda gözlemlenen tozun önlenmesini amaçlamak adına ocaklarda havalandırmanın bulunması gerektiğini ifade etmiş ve iş güvenliği ve işçilerin sağlığı açısından ne kadar önemli olduğu hususunda birçok tavsiye ve fikirlerde bulunmuştur. Bilimsel esaslara dayanarak iş güvenliği ve sağlığı konusunu işleyerek hareket eden Dr. Bernardino Ramazzini, ortaya çıkardığı meslek hastalıklarını içeren kitabı “De Morbis Artificum Diatriba” (1713yılında) ile iş sağlığı savunucularının kurucusu olarak kabul görmektedir. Yine 18.yy’ın ilk yarılarında ilk önce İngiltere’de çıkan Sanayi İnkılabı ile üretim sürecinin özelliği kökten büyükçe bir değişim görmüştür. Bu yıllarda İngiliz Parlamentosu’nun üyelerinden Anthony Asley Cooper’ın, madenlerde çalıştırılan çocuk ve kadın çalışanlara yönelik koruyuculuğu savunan hükümler hususundaki çabaları, bir hekim olan Thomas Percival’ın genç yaştaki çalışanlarla bağlantılı çalışma koşul ve sürelerini kapsayan raporları, İngiliz Parlamentosu tarafından girişimlere yol açmıştır. 1788 yıllında Baca Temizleyicileri Kanununun çıkmasına, fabrika bacalarının çocuk işçileriyle temizlenmesi ve Percival Pott’un bacaları temizletmek için çalıştırılan işçilerin kanser hastalıklarıyla alakalı problemlerini içeren bir dizi çalışmaları neden olmuştur.
1802 yıllarında çıkartılan Fabrikalar Kanunu’na dönemin şartlarında uyum sağlamak zor olsa da, söz konusu kanun sayesinde, çocuk çalışanlarının günlük ve haftalık çalışma süreleri haftalık 58 saat ve günlük 12 saat olmak üzere sınırlandırılmıştır. 1802’de çıkartılan bu kanun, tarihler 1833’ü gösterdiğinde yenilenmiş ve akabinde yaşları 9’un altındaki çocuk işçilerin çalıştırılması, 18 yaş altındaki çalışanların gece çalıştırılması ve yine 18 yaş altında bulunan işçilerin gün içerisinde 12 saatten fazla çalıştırılması yasaklanmış oldu ve beraberinde ise fabrikaların denetim altında olabilmesi için müfettiş görevlendirilmeleri kanuna bağlı olarak düzenlenmiş oldu. Fabrikalar Kanununa bir düzenleme de 1842’de geldi ve bu düzenleme ile 10 yaşın altında çalıştırılan işçi çocukların ve kadınların maden işçisi olarak çalıştırılması yasaklandırıldı. 1844’de ise bu kanuna fabrikalarda işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu getirildi.
On Saat Yasası olarak bilinen 1847’de yürürlüğe giren yasa ile birlikte hem iş müfettişliği ve iş yeri denetimlerinin genel yapısı oluşturuldu hem de çalışma saatlerindeki süreler daha da azaltıldı. 1895’de yapılan bir düzenleme ile birlikte tehlike arz eden bir takım meslek hastalıklarının bildirilmesi zorunluluk haline geldi. 1900 yılında sakatlanan ve çalışamaz duruma gelen işçiler, işçilerin işe girişleri, meslek hastalıklarının bildirilmesi, aralıklı sağlık kontrollerinin yapılması, tehlikeli işlerde çalıştırılan işçiler için özel muayeneleri kapsayan özel raporların hazırlanması konusunda ki gereklilik yasal olarak nitelik kazanmıştır. İngiltere’de ortaya çıkan ve geliştirilen yasalara dayalı bu düzenlemeler ve düzenlemelerin gelişim süreci diğer Avrupa ülkeleri için bir örnek haline gelmiş ve Fransa 1842’de, Almanya 1849’da İsviçre ise 1940 yılında İş Güvenliği ve İş Sağlığı hususunu kapsayan kanunları çıkartmıştır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1919 yılında ulusal ölçekteki işçilerin güvenliği ve yapılan işin sağlığı açısından gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar ve yasal düzenlemelerle birlikte uluslararası sahada kurulmuş ve başlarda Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş iken 1946 tarihinde Birleşmiş Milletler ile imzalanan bir antlaşma neticesinde bağımsız bir kuruluş haline gelmiştir.