İş Sağlığı ve Güvenliği: Nedir, Hedefleri, Tarihi, Türkiye’de ki yeri ve İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı

Verification: f620c14aed060f2a
27.01.2020
A+
A-

 

 

  1. İş Güvenliği Nedir?

İş Güvenliği; yapılan iş kapsamında gerçekleştirilen faaliyet ve çalışmalarda, karşılaşılabilecek kısa veya uzun vadeli sağlık problemlerini ortadan kaldırmak veya bu problemlerin oluşmasını en baştan engellemek amacıyla yapılan çalışma ve önlemlerin tümüne verilen isimdir. Günümüzde iş güvenliği denildiğinde genelde bunun iş yerleri ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Ancak genel kapsamda ele aldığımızda, iş güvenliğinin kapsamı; ücrete tabii olsun veya olmasın gerçekleştirilen her türlü işi kapsayan bir olgudur. Bunlara örnek olarak; evlerinizde gerçekleştirdiğiniz, bahçe işleri, mutfak işleri, hobi faaliyetleriniz ve toplumsal çevreyi de ilgilendiren cadde ve parklar gibi kamuyu ilgilendiren alanlardaki uygulama ve faaliyetlerde alınabilecek önlemleri gösterebiliriz. Ülkemizde, iş sağlığı ve güvenliğini oluşturan iş güvenliği önlemleri, esasen yaşam güvenliğini hedeflemektedir. 2012 yılında yayınlanan 6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu, geçmiş yıllarda işçi sağlığı ve güvenliği diye bilinen bir kavramdır. Şimdilerde ise kısaltma olarak İSG harfleri ile karşımıza çıkmaktadır.

 

  1. İş Güvenliğinin Hedefleri Nelerdir?

İş güvenliğinin hedefi; faaliyet gösterilen alanda yapılan iş esnasından meydana gelebilecek iş kazalarının riskini en aza indirmek, çalışılan iş yeri ortamı sebebiyle meydana gelebilecek sağlık problemlerini önlemek ve işçi üzerinde oluşabilecek mesleki hastalıkların önüne geçilmesini sağlamaktır. Diğer bir deyiş ile anlatmak gerekirse, iş güvenliği; işçinin, işi bitirdikten sonraki ve başlamadan önceki sağlık durumunun aynı olmasını herhangi bir değişiklik yaşamamasını sağlamayı amaçlar. Bu koşulu sağlamak için uygulanması gereken iş güvenliği önlemleri çalışılan faaliyet alanlarına göre farklılık gösterebilmektedir. Yalnızca, çok tehlikeli işlerde veya farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, ağır meslek gruplarında oluşabilecek iş kazalarına önlem almak için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulanması gerektiği yönündeki fikirler doğru değildir. Hayatın her alanında, her çalışma alanı ve meslek grubunda, iş sağlığı ve güvenliği, çalışanların sağlık problemleri yaşamasını önlemeyi ve daha verimli ve ekonomik bir çalışma alanı sağlamayı hedefleyen bir çalışmadır.

 

  1. İş Güvenliğinin Tarihsel Süreci

Dünya genelinde ilk olarak 19.yüzyılın sonlarına doğru, işçilerin meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunmasını amaçlayan yasal düzenlemeler ve çalışmalar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Sanayi İnkılabı ve beraberinde meydana gelen ve gelişen toplumsal huzurun bedelini, yine sanayi inkılabı ile ortaya çıkmış sınıflardan biri olan işçi sınıfları ödemeye başlamış, bu durumun da sosyal adalet anlayışı ile uyuşmadığı gözlemlenerek, meslek hastalıkları ve iş kazalarını hususunda yasal düzenlemeler oluşturulmuştur. Teknolojik gelişimlere dayanarak iş kazaları, sanayileşme dönemindeki tüm ülkelerde en birincil toplumsal problemlerin başında yerini almıştır.

İmhotep, insanların çalıştıkları alanlarda ve çalışma ortamlarında karşılaştıkları sağlık sorunlarını yönelik problemlerini işaret eden ilk kişidir. İmhotep, M.Ö 2600’lü yıllarda yaşamış, antik mısırda mühendis ve mimar olarak çalışmasının yanı sıra rahiplik ve hekimlikte yapmıştır. Özellikle mısırda piramitlerin yapımı esnasında oluşan kazalarda çokça insanın ölmesini ve işçilerin devamlı bel problemlerinin görüldüğüne dayalı gözlemlerde bulunan İmhotep, modern tıbbın babası diye kabul gören Hipokrat’tan yüzyıllar öncesinde bu tespitleri yapmıştır.

 

İşi yaptıranın yani diğer bir tabirle işverenin iş esnasında veya sonucunda oluşabilecek her türlü negatif sorunlardan sorumlu tutulduğu hükümlerin temeli, M.Ö.2000’lerde Babiller zamanının tarihin ilk bilinen yasalarından biri olan Hammurabi Kanunlarında yer alan düzenlemelerde 229, 230, 231, 232. maddeler sayesinde atıldı.

 

Hammurabi Kanunlarındaki Düzenlemeler:

  • 229 If a builder builds a house for someone and does not construct it properly, and the house which he built fall in and kill its owner, then that builder shall be put to death.

(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı inşa eden      kişi ölüm cezasına çarptırılır.)

 

  • If it kills the son of the owner the son of that builder shall be put to death.

(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin oğlunun hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı        inşa eden kişinin oğlu ölüm cezasına çarptırılır.)

 

  • If it kills a slave of the owner, then he shall pay slave for slave to the owner of the house.

(Yapılan evin yıkılması durumunda bina sahibinin kölesinin hayatını kaybetmesi karşılığında, binayı       inşa eden kişi aynı vasfa sahip bir köleyi bina sahibine vermekle mükelleftir.)

 

  • If it ruins goods, he shall make compensation for all that has been ruined, and inasmuch as he did not construct properly this house which he built and it fell, he shall re-erect the house from his own means.

(Bina sahibinin mallarının hasara uğraması karşılığında, binayı inşa eden kişi yeniden inşaat        sürecinde bulunmakla birlikte bina sahibinin tüm zararlarını karşılamakla mükelleftir.)

 

İş sağlığı ve güvenliğini içeren ilk yazılı örnekler; Herodot’a kadar gidebilmektedir. Herodot Antik Yunanlı bir düşünürdür ve ilk kez çalışma verimliliğinin artması için işçilerin yüksek enerji içeren besinler yemesi gerektiğini vurgulayan kişidir. Kurşunun zehirleyici yönlerinden söz eden ilk kişi Hipokrat’tır. Nicander ise Hipokrat’ın bu çalışmaları üzerinde geliştirmeler yapmış ve işçilerin yalnızca güvenlik ve sağlık sorunlarının tanımlanması veya belirlenmesi üzerine değil, aynı zamanda yarar göstermeyecek etkilerden de korunabilmesine yönelik önlemlerin alınmasının önemli olduğu gereğine yönelik vurgulamalarda bulunduğu görülmüştür.

 

Plini de iş ortamı içinde bulunan tehlikeli olabilecek tozlara karşın işçilerin korunmasının sağlanabilmesi için çalışan kişilerin kafalarına maske olması için bir torba geçirmelerinin gerekliliğini ifade etmiştir. Roma dönemlerinde Plini’nin yanı sıra mühim düşünürlerden birisi olan Yunanlı hekim Dioscorides Pedanius, Roma Orduları için tıp alanında araştırmalar yapmış ve “İlaç Bilgisi Üzerine” adlı en önemli eseri olan kitabında ilaçları sınıflandırabilmiştir. Yine aynı dönemlerin bilinen düşünürlerinden Juvenal ise: İşçilerin ayaklarında oluşabilen varislerin oluşmasına ve demir işçilerinde çokça rastlanan göz problemlerine yönelik çözümlemelerde bulunmuştur. Eski çağlardaki ve roma dönemindeki çalışmaların benzerleri; geliştirilebilen teknolojiye bağlı gelişim süreçleri, Reformlar ve Rönesans dönemleriyle beraber Modern Tıp alanındaki imkânlar gelişim göstermiştir. Paracelsus, Ramazzini ve Agriconın bu dönemler içindeki işçilerin güvenlik ve sağlık problemlerinin çözüme kavuşturulması ve analiz edilmesi yönünde önemli çalışmaları da vardır. İlk iş hekimliği üzerine yazılan “De Morbis Metallici” adlı kitabında Paracelsus, maden işçilerinde çokça gördüğü cıva ve kurşun zehirlenmelerinden bahsetmiştir. Dönemin metalürji, madencilik ve jeolojiyi kapsayan “De Re Metallica” adlı eserde, dünya üzerinde tanınan ilk mineraloji dâhisi olarak bilinen Argricolaya aittir. Agricola, söz konusu kitabında, maden işçileri için ocaklarda gözlemlenen tozun önlenmesini amaçlamak adına ocaklarda havalandırmanın bulunması gerektiğini ifade etmiş ve iş güvenliği ve işçilerin sağlığı açısından ne kadar önemli olduğu hususunda birçok tavsiye ve fikirlerde bulunmuştur. Bilimsel esaslara dayanarak iş güvenliği ve sağlığı konusunu işleyerek hareket eden Dr. Bernardino Ramazzini, ortaya çıkardığı meslek hastalıklarını içeren kitabı “De Morbis Artificum Diatriba” (1713yılında) ile iş sağlığı savunucularının kurucusu olarak kabul görmektedir. Yine 18.yy’ın ilk yarılarında ilk önce İngiltere’de çıkan Sanayi İnkılabı ile üretim sürecinin özelliği kökten büyükçe bir değişim görmüştür. Bu yıllarda İngiliz Parlamentosu’nun üyelerinden Anthony Asley Cooper’ın, madenlerde çalıştırılan çocuk ve kadın çalışanlara yönelik koruyuculuğu savunan hükümler hususundaki çabaları, bir hekim olan Thomas Percival’ın genç yaştaki çalışanlarla bağlantılı çalışma koşul ve sürelerini kapsayan raporları, İngiliz Parlamentosu tarafından girişimlere yol açmıştır. 1788 yıllında Baca Temizleyicileri Kanununun çıkmasına, fabrika bacalarının çocuk işçileriyle temizlenmesi ve Percival Pott’un bacaları temizletmek için çalıştırılan işçilerin kanser hastalıklarıyla alakalı problemlerini içeren bir dizi çalışmaları neden olmuştur.

 

1802 yıllarında çıkartılan Fabrikalar Kanunu’na dönemin şartlarında uyum sağlamak zor olsa da, söz konusu kanun sayesinde, çocuk çalışanlarının günlük ve haftalık çalışma süreleri haftalık 58 saat ve günlük 12 saat olmak üzere sınırlandırılmıştır. 1802’de çıkartılan bu kanun, tarihler 1833’ü gösterdiğinde yenilenmiş ve akabinde yaşları 9’un altındaki çocuk işçilerin çalıştırılması, 18 yaş altındaki çalışanların gece çalıştırılması ve yine 18 yaş altında bulunan işçilerin gün içerisinde 12 saatten fazla çalıştırılması yasaklanmış oldu ve beraberinde ise fabrikaların denetim altında olabilmesi için müfettiş görevlendirilmeleri kanuna bağlı olarak düzenlenmiş oldu. Fabrikalar Kanununa bir düzenleme de 1842’de geldi ve bu düzenleme ile 10 yaşın altında çalıştırılan işçi çocukların ve kadınların maden işçisi olarak çalıştırılması yasaklandırıldı. 1844’de ise bu kanuna fabrikalarda işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu getirildi.

 

On Saat Yasası olarak bilinen 1847’de yürürlüğe giren yasa ile birlikte hem iş müfettişliği ve iş yeri denetimlerinin genel yapısı oluşturuldu hem de çalışma saatlerindeki süreler daha da azaltıldı. 1895’de yapılan bir düzenleme ile birlikte tehlike arz eden bir takım meslek hastalıklarının bildirilmesi zorunluluk haline geldi. 1900 yılında sakatlanan ve çalışamaz duruma gelen işçiler, işçilerin işe girişleri, meslek hastalıklarının bildirilmesi, aralıklı sağlık kontrollerinin yapılması, tehlikeli işlerde çalıştırılan işçiler için özel muayeneleri kapsayan özel raporların hazırlanması konusunda ki gereklilik yasal olarak nitelik kazanmıştır. İngiltere’de ortaya çıkan ve geliştirilen yasalara dayalı bu düzenlemeler ve düzenlemelerin gelişim süreci diğer Avrupa ülkeleri için bir örnek haline gelmiş ve Fransa 1842’de, Almanya 1849’da İsviçre ise 1940 yılında İş Güvenliği ve İş Sağlığı hususunu kapsayan kanunları çıkartmıştır.

 

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1919 yılında ulusal ölçekteki işçilerin güvenliği ve yapılan işin sağlığı açısından gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar ve yasal düzenlemelerle birlikte uluslararası sahada kurulmuş ve başlarda Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş iken 1946 tarihinde Birleşmiş Milletler ile imzalanan bir antlaşma neticesinde bağımsız bir kuruluş haline gelmiştir.

 

 

  1. İş Sağlığı Ve Güvenliğinin Türkiye Tarihindeki Yeri

Batı Avrupa’daki Sanayi İnkılabının koşullar Osmanlı İmparatorluğu’nda henüz oluşmadığından, Anadolu’ya geç gelmesine de dayanarak iş sağlığı ve güvenliği kapsamında gerçekleşen düzenlemeler Türkiye’de daha sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Ancak Cumhuriyet yıllarının öncesinde, Tanzimat yıllarında birçok iş sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarına rastlamak mümkündür. Bu yıllarda yapılan üretim türlerinin basitliğine bağlı olarak çalışanların karşılaşabilecekleri risk ve tehlikelerin sayısı ve niteliksel özellikleri de günümüz şartlarından oldukça farklı durumdadır. Bununla birlikte bu mesleki gurupların içerisindeki usta-çırak ilişki, bilinen işveren ve işçi ilişkisinden oldukça farklı bir yapılanma ve çalışmayı içermekte olup, dönemin ustaları beraberlerinde yetiştirdikleri çırak ve kalfalarını koruyup gözetmektedirler. Bu yıllarda iş sağlığı ve güvenliğine içeren bir bilinçlilik sürecinden bahsetmek mümkün değil, ancak ustaların, çırak ve kalfalarına işlerini iyi öğretmesi ve yetiştirmesi diğer bir değişle el vermesi, işçilerin kaza yapma olasılığını azaltabileceğine dair bir düşüncenin kabulü söz konusudur.

 

İş Sağlığı Ve Güvenliği konusunda 1865’de ilk düzenleme Dilaver Paşa Nizamnamesidir. Söz konusu nizamname padişah tarafından onaylanmasa da Ereğli Kömür Havzasında uygulanmaya konulmuştur. Nizamnamenin yaklaşık 100 kadar maddesi bulunmaktadır ve bu maddelerde işçilerin çalışma süreleri 10 saat olarak belirlenmiş, işe hazır beklemeyen çalışanlara çalışmasalar dahi ücret ödenmesi, çalışma saatleri dışında dinlenme molalarının verilmesi, çalışan maaşlarının öncelikli olarak ödenmesi ve çalışanlara yatacak yer verilmesi gibi maddeler başlıklarla belirlenmiştir. Dilaver Paşa Nizamnamesindeki bir takım eksiklikler, “Maadin Nizamnamesi” ile giderilmek istenmiş ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kurallara fazlaca yer verilerek Maadin Nizamnamesi 1869 yılında yürürlüğe sokulmuştur. 1876’da tamamlanan ve yürürlüğe konulan ilk medeni kanun olarak bilinen Mecelle’de iş sağlığı ve güvenliğine bağlı kalarak çalışanların işveren tarafından zarar görmesi halinde işveren tarafından bu zararın tazmini zorunluluğu getirilmiştir. 10 Eylül 1921 tarihinde yayınlanan 1551 sayılı Ereğli Havza-i Fahmiyesi Maden Amalesinin Hukukuna Müteallik Kanunu’na bağlı olarak yaşları 18’in altındaki işçilerin çalıştırılması yasaklanmış, günde 8 saatten fazla çalıştırılamama şartı konulmuş ve eğer günlük çalışma süresi 8 saati geçer ise 2 kat fazla maaş ödenmesi ve söz konusu çalışmanın işçi ve işveren taraflarının rızasına dayanarak gerçekleştirilmesi konuları düzenlenmiştir.

 

1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde çalışanların haklarının korunmasına dayalı bir takım hüküm ve kararlar alınmış ve akabinde 1924 yılında ve 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu ve 1925 yılında 2739 sayılı Ulusal Bayram Ve Genel Tatiller Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur. Çalışanların karşılaşabilecekleri tehlike ve sorunlar karşısında işverenin tedbir ve önlemler almasının gerekliliği, bu önlemlerin alınmaması halindeki oluşabilecek zararın işverenden tazmin edilebileceği 1926’da 818 sayılı Borçlar Kanunu İle beraber hükme bağlanmıştır. Minimum 50 kişi çalıştıran işyerlerinin içinde hekim bulundurma zorunluluğu, çalışan kadın ve çocuk işçilerin korunması ve belirli büyüklüğe ulaşmış işyerlerinde revir vb. birimin olması hükümleri 1930’da 1593 sayılı Ummi Hıfzıssıha Kanunu ile verilmiştir.

 

Türkiye’de çalışma şeklini düzenlemek için 1936’da oluşturulan ilk iş kanunu olan 3008 sayılı İş Kanunu ile birlikte iş sağlığı ve güvenliği kapsamında düzenlemeler yapılmış ve beraberinde kanunun uygulanabilmesi için birçok tüzük oluşturulmuştur. 4857 sayılı İş kanunu ise Avrupa birliğine uyum sağlama sürecinin etkisinde 2003 yılında kabul edilmiş ve buna bağlı olarak iş sağlığı ve güvenliğine yönelik yönetmelikler ortaya çıkartılmıştır. 20 Haziran 2012’de 6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu yayımlanmış ve 6 aylık gibi bir süre içinde 4857 sayılı kanun içindeki bazı hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. İş Güvenliği Uygulamalarının Türkiye’deki Yeri

Türkiye’de İş Sağlığı Ve İş Güvenliği alanındaki uygulama ve faaliyetlerin asgari şart ve hükümlerini belirleyen kurum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’dır. 2012 tarihinde sunulan iş güvenliği kanununa bağlı olarak İSG kavramı, işçi, işveren ve devletin oluşturduğu bir bünye altında düzene sokulmuştur. İş sağlığı ve iş güvenliği faaliyetlerinin temelinde işçilerin katılımı son derece mühimdir. Ve ayrıca iş yeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve sağlık personelleri ile işin mekanizması uygulanmaktadır.

İSG uzmanlığı için kurs bitirmek ve İSG sınavlarında başarı sağlamak şarttır. İşyerleri revirlerinde hekimlik ve sağlık personeli olabilmek için de aynı şartlar geçerlidir. İSG alanında faaliyet gösterebilme yetkisine sahip şahıslar firmalarda maaşlı çalışan olarak çalışabildikleri gibi Ortak Sağlık Güvenlik Büroları (OSGB) adı verilen kuruluşlara da bağlı olarak çalışabilirler. OSGB’ler iş yerlerinde tek başına hekim ve iş güvenliği uzmanı çalıştırabilecek imkânı bulunmayan iş yerlerinin, çalışan sayılarına bağlı yeterli hizmet alabileceği işletmelerdir. İşletme ve kuruluşları belli başlı standartlara ve kurallara dayalıdır. İş güvenlik uzmanları, iş yeri hekimleri ve sağlık personelleri, işveren ve işçilerin destekleri ile iş sağlığı ve güvenliği kültürünün gelişebilmesi için, öncelikli olarak tehlike ve risk teşkil eden durumların belirlenmesi gerekir. Bu durum risklerin analiz edilerek belirlenmesi ve değerlendirilmesiyle mümkündür. Söz konusu analizde belirlenmiş önlemlerin alınması zorunluluğu da işverenin sorumluluğu altındadır. Tehlike ve risk değerlendirme analizi sanılanın aksine bir defalık değil devamlı olarak belli periyodlarda yapılması gerekilen bir çalışmadır. İşveren veya işyeri sorumlusunun önceliği problemlerin ortaya çıkmasını önleyecek tedbirler almaktır. İş sağlığı ve güvenliğinin önemini benimsemiş işletmeler yalnız çalışanlarının sağlığı açısından değil işletme giderleri ve daha da uzun vadeli verimli ve karlı üretim gösterebilmektedir.

 

 

 

  1. İSG’nin Kapsamı Nedir?

 

  • İş yerlerinde ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını ve riskleri öngörerek tedbirler almak ve personelin tamamını bu konuda bilinçlendirmek.
  • İSG işçileri korumayı hedeflediği gibi üretimlerin verimli ve doğru bir şekilde gerçekleşmesini garantiye almayı da kapsar
  • Çalışan sağlığının korunması, faaliyet gösterilen alanda oluşabilecek iş kazalarını ve meydana gelmesi muhtemel riskleri bertaraf etmek için gereken tedbirleri almak.
  • İş kazalarını önlemek için gerekli araç ve gereçlerin tam olmasını sağlamak, oryantasyonlar bilgilendirme ve uyar levhaları ile bu durumu desteklemek.

 

 

  1. İSG Uzmanlarının Görevleri
  • Çalışma alanlarındaki teçhizat ve donanımların stabil çalışabilir durumda olmasından ve makineler içinde kullanılacak olan hammadde ve malzemenin sağlık açısından etkilerini denetlemek ve önlemler almak.
  • Çalışanların, kask veya baret gibi koruyucu donanımları kullanması ve yine koruyucu iş elbiselerinin giyilmesini ve bu materyallerin işe pratik olarak uygunluğunu bu koruyucuların işe yarayıp yaramadığının test edilmesi ve uygulanmasını denetlemek.
  • İş sağlığı ve güvenliği alanında yapılması gerekilenleri işverene imzalı ve yazılı bir şekilde beyan etmek.
  • Bir iş kasası meydana gelmişse bunun nedenini raporlamak ve tekrarlanmaması için tedbir ve önlemler almak ve gerekli uyarı ve bilgilendirmelerde bulunmak.
  • İşveren tarafından alınan güvenlik önlemlerinin incelenmesi ve takibi
  • İşverenin aldığı önlemlerin devletin belirlemiş olduğu standartlara uygun olup olmadığının kontrolünü yapmak raporlamak ve periyodik aralıklar ile kontrollerde bulunmak
  • Olası bir facia veya bir doğal afete karşı acil eylem planı denilen planı oluşturmak ve çalışanların tümünü bu konuda bilgilendirerek gerekli tatbikatların ve eğitimlerin yapılmasını sağlamak ve çalışanlara sorumluluklarını beyan etmek.
  • Çalışanların gerekli bilinçlendirme ve eğitimleri aldıklarına dair kanuna uygun bir şekilde işverene onaylatmak.
  • İş yeri hekimi ile birlikte yıllık değerlendirme raporları düzenlemek.

 

 

  1. İş Sağlığı Ve Güvenliği Açısından Olumsuz Çalışma Şartları Nelerdir?

 

  • Aşırı sıcak ve nemli ortam;

Bu alanlarda çalışılan bölgenin nemölçer yardımıyla nemi belirlenerek ısımım ayarlanması gerekmektedir.

  • Yetersiz Veya Fazla Işıklandırma;

Aydınlatmanı az olduğu alanlarda çalışanın işi tam görememesi sonucu kazalar meydana gelebilir, fazla ışıklık çalışma ortamı ise işçinin göz sağlığı açısından tehlike arz eder.

  • Beden Ve Organları Yıpratan İşler;

Çalışılan işlerin ağırlığına göre çalışma süreleri belirlenmeli masa başında çalışan bir işçiyle kazma kürek işlerinde çalışan işçiler aynı sürelerde çalıştırılmamalıdır.

  • Gürültülü Ortam;

Bu ortam işçilerin kulak problemi yaşamasına neden olabilmektedir önem olarak kulak tıkaçları veya kulaklıklar kullanılmalıdır.

  • Kötü İş Yeri Atmosferi;

İş ortamında kullanılan kimyasallar veya makinelerden oluşabilecek havanın solunması işçilerin sağlığı ile doğrudan ilgilidir.

  • Yetersiz Mola Süreleri;

Çalışılan işte molalarının olmaması işçide verimliliği düşürdüğü gibi dikkat eksikliğine de yol açabilmektedir.

 

YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.