İş Sağlığı ve Güvenliğinin Türkiye Tarihindeki Yeri

Verification: f620c14aed060f2a
23.01.2020
A+
A-

İŞ SAĞLIGI VE GÜVENLİĞİ 3: İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN TÜRKİYE TARİHİNDEKİ YERİ

Batı Avrupa’daki Sanayi İnkılabının koşullar Osmanlı İmparatorluğu’nda henüz oluşmadığından, Anadolu’ya geç gelmesine de dayanarak iş sağlığı ve güvenliği kapsamında gerçekleşen düzenlemeler Türkiye’de daha sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. Ancak Cumhuriyet yıllarının öncesinde, Tanzimat yıllarında birçok iş sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarına rastlamak mümkündür. Bu yıllarda yapılan üretim türlerinin basitliğine bağlı olarak çalışanların karşılaşabilecekleri risk ve tehlikelerin sayısı ve niteliksel özellikleri de günümüz şartlarından oldukça farklı durumdadır. Bununla birlikte bu mesleki gurupların içerisindeki usta-çırak ilişki, bilinen işveren ve işçi ilişkisinden oldukça farklı bir yapılanma ve çalışmayı içermekte olup, dönemin ustaları beraberlerinde yetiştirdikleri çırak ve kalfalarını koruyup gözetmektedirler. Bu yıllarda iş sağlığı ve güvenliğine içeren bir bilinçlilik sürecinden bahsetmek mümkün değil, ancak ustaların, çırak ve kalfalarına işlerini iyi öğretmesi ve yetiştirmesi diğer bir değişle el vermesi, işçilerin kaza yapma olasılığını azaltabileceğine dair bir düşüncenin kabulü söz konusudur.

 

İş Sağlığı Ve Güvenliği konusunda 1865’de ilk düzenleme Dilaver Paşa Nizamnamesi’dir. Söz konusu nizamname padişah tarafından onaylanmasa da Ereğli Kömür Havzasında uygulanmaya konulmuştur. Nizamnamenin yaklaşık 100 kadar maddesi bulunmaktadır ve bu maddelerde işçilerin çalışma süreleri 10 saat olarak belirlenmiş, işe hazır beklemeyen çalışanlara çalışmasalar dahi ücret ödenmesi, çalışma saatleri dışında dinlenme molalarının verilmesi, çalışan maaşlarının öncelikli olarak ödenmesi ve çalışanlara yatacak yer verilmesi gibi maddeler başlıklarla belirlenmiştir. Dilaver Paşa Nizamnamesindeki bir takım eksiklikler, “Maadin Nizamnamesi” ile giderilmek istenmiş ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kurallara fazlaca yer verilerek Maadin Nizamnamesi 1869 yılında yürürlüğe sokulmuştur. 1876’da tamamlanan ve yürürlüğe konulan ilk medeni kanun olarak bilinen Mecelle’de iş sağlığı ve güvenliğine bağlı kalarak çalışanların işveren tarafından zarar görmesi halinde işveren tarafından bu zararın tazmini zorunluluğu getirilmiştir. 10 Eylül 1921 tarihinde yayınlanan 1551 sayılı Ereğli Havza-i Fahmiyesi Maden Amalesinin Hukukuna Müteallik Kanunu’na bağlı olarak yaşları 18’in altındaki işçilerin çalıştırılması yasaklanmış, günde 8 saatten fazla çalıştırılamama şartı konulmuş ve eğer günlük çalışma süresi 8 saati geçer ise 2 kat fazla maaş ödenmesi ve söz konusu çalışmanın işçi ve işveren taraflarının rızasına dayanarak gerçekleştirilmesi konuları düzenlenmiştir.

 

1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde çalışanların haklarının korunmasına dayalı bir takım hüküm ve kararlar alınmış ve akabinde 1924 yılında ve 394 sayılı Hafta Tatili Kanunu ve 1925 yılında 2739 sayılı Ulusal Bayram Ve Genel Tatiller Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur. Çalışanların karşılaşabilecekleri tehlike ve sorunlar karşısında işverenin tedbir ve önlemler almasının gerekliliği, bu önlemlerin alınmaması halindeki oluşabilecek zararın işverenden tazmin edilebileceği 1926’da 818 sayılı Borçlar Kanunu İle beraber hükme bağlanmıştır. Minimum 50 kişi çalıştıran işyerlerinin içinde hekim bulundurma zorunluluğu, çalışan kadın ve çocuk işçilerin korunması ve belirli büyüklüğe ulaşmış işyerlerinde revir vb. birimin olması hükümleri 1930’da 1593 sayılı Ummi Hıfzıssıha Kanunu ile verilmiştir.

 

Türkiye’de çalışma şeklini düzenlemek için 1936’da oluşturulan ilk iş kanunu olan 3008 sayılı İş Kanunu ile birlikte iş sağlığı ve güvenliği kapsamında düzenlemeler yapılmış ve beraberinde kanunun uygulanabilmesi için birçok tüzük oluşturulmuştur. 4857 sayılı İş kanunu ise Avrupa birliğine uyum sağlama sürecinin etkisinde 2003 yılında kabul edilmiş ve buna bağlı olarak iş sağlığı ve güvenliğine yönelik yönetmelikler ortaya çıkartılmıştır. 20 Haziran 2012’de 6331 sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu yayımlanmış ve 6 aylık gibi bir süre içinde 4857 sayılı kanun içindeki bazı hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.